Madımak Katliamı: Unutulmayan Acılar ve Adalet
1096 okunma

Madımak Katliamı: Unutulmayan Acılar ve Adalet

Temmuz 2, 2025 11:28
Madımak Katliamı: Unutulmayan Acılar ve Adalet
0

BEĞENDİM

Tanık Bir Edebiyatçının Gözünden Madımak

1993 yılında, yurtsever ve ilerici aydınların katledildiği Madımak Katliamı’nın tanıklarından biri olan Hidayet Karakuş, o dönemde İzmirli dostu Aydoğan Yavaşlı ile birlikte Sivas’ta bir etkinliğe katılmak üzere bulunuyordu. Yaşanan trajedinin ortasında yer alan Karakuş, burada hayatını kaybeden aydınlar arasında yer alan Metin Altıok, Behçet Aysan, Asım Bezirci, Hasret Gültekin ve Nesimi Çimen gibi isimlerle aynı mekânda bulunmanın getirdiği acıyı derinden hissettiğini ifade ediyor. Yaşadıklarını anlatırken, “Orada yakılan her arkadaşımın adı geçtikçe o günü tekrar yaşıyorum,” diyor ve camların taşlarla indirildiği anların seslerinin hâlâ kulağında çınladığını vurguluyor. Merdivenlerde tedirgin bekleyen insanların yüzlerini, Asım Bezirci’nin şakalarını, Metin Altıok’un fırçasını ve Behçet Aysan’ın düşünceli bakışlarını unutamadığını dile getiriyor. Ayrıca, o gün sokakta atılan ‘Yak ulan, yak!’ çığlıklarının Cumhuriyet’in temeline yapılan bir saldırının sembolü olduğunu belirtiyor.

Devlet, Acıları Sağaltmayı Hiç Düşünmedi

Karakuş, 32 yıl boyunca adaletin tecelli etmediğini ve devletin mağdurların yaralarını sarmadığını ifade ediyor. “Mahkemelerin sanıkların gösterilerine sahne olduğunu gördük. Kimileri kaçtı, kimileri öldü ama ceza almadı. Dava zamanaşımıyla kapandı. Devlet gerçekten acıyı sağaltmak isteseydi, bu tablo ortaya çıkmazdı,” diyerek adaletin yerini bulmadığını vurguluyor.

Yazılanlar Yetersiz, Daha Fazlası Gerekiyor

Sivas Katliamı üzerine yazılan eserleri ele alan Karakuş, roman, şiir ve öykü türlerindeki yazıların yetersiz kaldığını, olayın tarihsel bilinçle ele alınması gerektiğini belirtiyor. “Sivas’ta yakılan her insanın ardında bir edebi iz bırakılmalı,” diyor ve bu olayın yalnızca bir trajedi değil, aynı zamanda laiklik, demokrasi ve bilimin karşısındaki karanlık bir zihniyetin saldırısı olduğunu dile getiriyor. Edebiyatçıların ve aydınların görevinin, aydınlıkla karanlığın savaşında taraf olmak olduğunu ifade ediyor.

Bilimsel Düşünce ve Özgürlükten Sapılmamalı

Aydınlanma karşıtlarının karanlık zihniyetinin hâlâ sürdüğüne dikkat çeken Karakuş, laiklik ve bilimsel düşüncenin önemini vurguluyor. “İnanç tartışılamaz ama bilimsel düşünce tartışılır. Din sabittir; bilim ise sürekli değişir, gelişir. Devlet yönetimi dinsel değil, laik ve bilimsel temellere dayanmalıdır. Bugün hâlâ bunları konuşuyorsak, karanlığın ne denli sürdüğünü görebiliyoruz,” diyerek bu konudaki uyarısını yapıyor.

Laik ve Demokratik Bir Ülke İçin Eğitim Şart

Karakuş, yaşanan acıların bir daha yaşanmaması için eğitimin köklü bir değişikliğe gitmesi gerektiğinin altını çiziyor. “Ülkemizin en temel sorunu laik ve bilimsel eğitimin yeterince uygulanmaması,” diyor. İnsan haklarına dayalı hukuk, eğitimde fırsat eşitliği, sağlık ve üretimde adaletin sağlanması durumunda, çağdaş bir toplum olmanın mümkün olabileceğini savunuyor. Aydınlık bir Türkiye özlemi için eğitimin temel bir adım olması gerektiğini dile getiriyor.

Anı ve Özlemle…

2 Temmuz’un yıldönümünde, Sivas’ta kaybedilen tüm aydınları saygıyla ve özlemle anarken, Hidayet Karakuş’un dizelerinin bu anıya eşlik ettiğini görüyoruz: “İsli bir tarihte yazıldı

En az 10 karakter gerekli